son haberler

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

Yayınlanma Tarihi: 9 Temmuz 2015 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Sevgili Semra,

Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip geliyor. Bazen sanki onu bir daha hiç göremeyecekmişim gibi hissediyorum. Keşke yanımda olsaydın. Seninle konuşmaya o kadar çok ihtiyacım var ki… Yağmur yağıyor. Sesini dinliyorum. Şu ara duygularımla en iyi örtüşen şey yağmur. Gelişmeleri yazarım sana.

Einstein’dan söz ediyorsun ya… iyi ki onun gibi insanlar da var. Yoksa dünya hepten çekilmez olurdu. “Kendinizi Alman olarak mı yoksa Yahudi olarak mı görüyorsunuz” diye soran birine, “Kendimi sadece bir insan olarak görüyorum. Irkçılık, çocukluk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır” demesi bile başlı başına bir umuttur insanlık için.

Sahi Semra, o kayınvalide olayı nedir?.. Daha önce neden hiç söz etmedin bana? Çok sıkılmış olmalısın o dönem. “İnsan insanın kurdudur” sözünü hatırlıyorum tabii, ama yine benzer şekilde “Cehennem başkalarıdır” diyen Sartre’ı da unutmamak gerek dersem eminim hak verirsin bana.

Aslında, her şey bir muammadan ibaret; kafamızı ne kadar yorarsak yoralım… Kıskanmak ise çok garip bir duygu. Tabii ki insana özgü bir şey o da. Fakat, ne bileyim, insanın da biraz kafasını kullanması gerekir, öyle değil mi? Neyi, niçin kıskanacaksın? Birlikte olduğun insana güveniyorsan kıskançlık niye? Güvenmiyorsan o halde birliktelik niye? Önceden güveniyordun ama sonra güvensizlik mi başladı, bırak gitsin ya da sen çek git. Kimsenin bekçisi falan da olma. “Eee, bu kadar kolay mı?” dersen, “Evet, bu kadar kolay.” En azından güvenmediğin biriyle yaşamaktan da, birinin bekçiliğini yapmaktan da kolay. Böylece kendinle barışık kalırsın hiç olmazsa. Yetmez mi? Artar bile. Haa üzülmez misin? Elbette üzülürsün, hem de çok üzülürsün… Korkma geçer; er geç geçer… Yeter ki ölüm olmasın. Ölümden gayrısına çare var. Böyle düşünmekte haksız mıyım?

Şimdi bak bir kadın hikâyesi de ben hatırladım. Anlatayım sana. Dergide çalıştığım dönemde bir izin günü ev telefonum çaldı. Açtım. Karşımda, “İyi günler, Mine Hanım’la mı görüşüyorum” diyen yabancı, soğuk, resmi bir kadın sesi. “Evet, benim, buyurun?” dedim arama nedenini soran bir vurguyla… Kadın filancanın eşi olduğunu söylüyor, kocasını nereden tanıdığımı soruyordu bana. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık söylediği ismi hatırlamaya çalıştım… ancak adamı nereden tanıdığımı, hatta tanıyıp tanımadığımı bile hatırlayamıyordum. Mahcup, şaşkın, “İnanın hatırlayamadım hanımefendi, ama ben gazeteciyim, belki o nedenle telefonum vardır kendisinde. Kocanız ne iş yapıyor?” “Fotoğrafçı benim kocam” dedi. Bu iyiydi; demek ki basın camiasından tanışıyorduk. Bu defa başladım tanıdığım bütün foto muhabirlerini bir bir gözümün önünden geçirmeye. Fakat söylenen ismi bir türlü hatırlayamıyordum. “Yok hanımefendi, gerçekten hatırlayamadım. Tanışıyorsak bile mutlaka basından tanışıyor olmalıyız” dedim. Artık söylediklerimin gerçekliğini sesimden, vurgularımdan, konuşma tarzımdan yakalayabilecek kadar feraset sahibi miydi bilmem ama kapattı telefonu.

Telefonu kapattı kapatmasına da kafam takılı kaldı telefondaki sese. “Sahi kimdi bu adam? Kendisinde ev telefonum olduğuna göre mutlaka iyi tanıdığım biri olmalı, görüşebileceğim biri.” Düşüne düşüne buldum sonunda; serbest fotoğrafçılık yapan, bizden epeyce büyük, sevip saydığımız bir abimizdi. Dışardan çalışırdı bize. Ben işten ayrılıp başka bir yere geçince bağımız kopmuştu. Bir gün yolda rastlamıştım kendisine. Kısa bir sohbetin ardından, fotoğraf işi çıkarsa bağ kurabilmek amacıyla telefon numaralarımızı vermiştik birbirimize. Sanırım eşinin, “kül yutmaz zehir hafiye” edasıyla “yakaladığı” telefon numarası o gün yazdığı numaraydı. Kadının bu telefon konuşmamızı kocasıyla paylaşıp paylaşmadığını bilmiyorum ama beni bir daha aramadı. İyi ki de aramadı.

Yeni mektuplarda buluşmak dileğiyle… Kucak dolusu sevgiler…

Mine

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Gerçekleştirmek ve Emin Olmak

2 Temmuz 2015 okunma
Türkçede uzun bir süre, bir ‘gerçekleştirmek’ furyası aldı başını yürüdü. Artık hiçbir şeyi ‘yapmıyor’ ‘gerçekleştiriyor’duk; artık hiçbir şey ‘meydana gelmiyor’, ‘olmuyor’ ‘gerçekleşiyor’du. Sanki Türkçeden ‘yapmak’,... Devamını Oku