Yayınlanma Tarihi: 30 Kasım 2018 — okunma
Söz uçar yazı kalır diye boşuna dememişler.
Şayet bir gün bir yere bir şeyler yazmışsanız onu bir okunan olmuştur. Hatta gün gelir sizin de karşınıza çıkar. Kimisi beğenir, kimi hoşlanmaz, kiminin de dikkatini hiç çekmez.
Beğenenler ve beğenmeyenler yazan veya söyleyen için önemlidir. Takdir görmek de tenkit edilmek de sizin dikkate alındığınızın alametidir.
Her yazılan yazı tarihe not düşmektir. Sizin ve döneminiz için bu satırlar çok önemlidir. Geçmişten iz bırakmak için mutlaka fikirlerimizin kayıt altına alınması gerekmektedir.
Bazı yazılar tarih boyunca hafızalarda yer alırken bazıları ara sıra olsa da hatırlanır. Ara sıra hatırlananlar yazıda benzer durumların yaşandığı anlardır. Başka bir değişle bazı özel zamanlarda aklımıza gelen şeylerdir.
Seçim zamanları ülkede önemli zamanlardır. Her aday tarihe yolculuk yapar. Muhataplarının cemaziyülevvelini araştıranlar az sayılmaz. Durumdan vazife çıkarmak için seçim dönemlerinde geçmişe müracaat edilir. Normal zamanlarda tarihi masal kabul edenler dahi böyle zamanlarda geçmişe sarılır. Şiiri sevmeyenler bile kafiyeli sloganlar ararlar. Kısaca insan kendine yarayacak her şeyi değerlendirmek ister.
Cansiperane vatan, millet ve hizmet düsturuyla meydanlara hücum eden adaylar kendilerini seçmene beğendirmek için bir sürü laf ederler. Aslında bu iyiye alamettir. Yani vatandaşa ne yapacağını anlatınca vatandaş da bunu değerlendirip oy vereceğini ummak vatandaşın değerlendirme gücünü kabul etmektir. Bir seçmen olarak buna sevindim. Demek ki onlar söyleyecek ben dinleyeceğim ona göre karar vereceğim. Bu benim ve diğer seçmenlerin dinlediğini anladığı anlamına gelir ki sevindirici bir durum yani.
Millet için iyi şeyler düşünmek güzel bir şey. Ancak bazen insan gaf da yapabiliyor. Hani “Çok söz yalansız” olmaz demişler. Bu arada “Dil sürçmesi” de olunca tarihe ilginç sözler havale ediliyor. Tarih bazı gaflarla doludur. Tabii bu gaflar tarihe bazen nükte olarak düşer.
Şimdi sizlere Abdullah Cevdet ile Süleymen Nazif arasında geçen bir konuşmayı yazmak istiyorum. Bu konuşma konusu gelince sık sık anlatılır. Abdullah Cevdet Batıcı biridir. Süleyman Nazif ise daha muhafazakar. Hal böyle olunca da ne zaman karşılaşsalar aralarında bazı çekişmeler olmakta. İkisi de meşhur oldukları için bazı sözleri tarihe geçiyor. Böylece kalıcı oluyor.
Hadise şöyle:
Abdullah Cevdet “İçtihad” dergisinde bir şiirinde “Ben bu milletin öksüzüyüm” yerine yanlışlıkla “Ben bu milletin öküzüyüm” diye dizilmiş.“Hata-i mürettib olmuş efendim” yani “matbaa hatası” olmuş diye dert yanan Abdullah Cevdet’e Süleyman Nazif cevabı yapıştırıverir: “Ne hatası efendim; sevab-ı mürettib (hayırlı bir iş) veya isabetli olmuş” demiş.
Şimdi bunun sırası mı bilmem ama adayların “milletin hizmetinde” olması sözleri bana bunu hatırlattı. İşin ucunda Abdullah Cevdet ve Süleyman Nazif olunca da işin rengi değişiyor.
Adaylar millet için olmaya devam etsinler. Nihayetinde biz kârlı çıkacağız. Madem bizim için varlar öyleyse endişelenmeye mahal yok.
İster milletin öksüzü, ister öküzü olsun. Yeter ki milletten yana olsunlar. O zaman tarih onları iyilikle yad edecektir.
Millet bu tarihe bakınca kimler hakkında neler demiyor.
Neyse onlara kalmış bir şey.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.