Yayınlanma Tarihi: 20 Nisan 2018 — okunma
Şubat 1916 ve sonrasında, önce Erzurum’un düşüşü ve sonra Karadeniz sahili boyunca Fındıklı’dan itibaren Rize’ye doğru Rus kuvvetlerinin ilerlemeye başlaması1 bölge insanını göçe zorlamıştır. Trabzon vilâyet merkezinde ve çevresinde Şubat 1916 ve sonrasında batıya doğru “Muhacirgöçü” başlamıştır. 1916 yılında Rusların işgal ettikleri bölgelerden iç Anadolu ve batı Anadolu’ya doğru 659.100 kişi “muhacir” sıfatıyla göçmek zorunda kalmıştı.2MuhâcirînMüdüriyeti’nin bir raporuna göre ise bu sayı 868.962’dir.3
Doç. Dr. Sayın Rahmi ÇİÇEK, 2014 yılında yayımladığı “Birinci Dünya Savaşı’nda Ordu Kazası”4 adlı makalesinde savaş yıllarındaki Ordu kazasını, tehcir uygulamalarını, Rus donanmasının bombardımanını, muhacir sorununu ve muhaceretle ilgili anlatımları belge ve kaynaklara dayalı olarak vermiş, bu değerli çalışma içerisinde yer alan Ünye bahsi de bizim bu haftaki derleme çalışmamıza kaynak teşkil etmiştir.
Mediha KAYRA, hâtıralarında kayık ve motor yolculuklarıyla Çavuşlu, Tirebolu, Giresun, Ordu, Ünye, Samsun, oradan kara yoluyla Merzifon, İstanbul yolculuğunu anlatır.4 Deniz yolunu kullanan birçok muhacir gibi onlar da motorla Samsun tarafına gittikleri için Ordu’ya uğramadan geçmişlerdir. Hâtırada Ordu ile ilgili olarak şu tespiti yapmıştır:5
Biz de Şubat’ın 17’sinde, Çarşamba gecesi Giresun’dan ayrıldık. Motor hiçbir taraf yanlamadığından midem bulanıyor ve sessiz karanlık gecede güç hal ile seçilebilen memleketi seyrediyordum. Sabahleyin Ordu üzerinden geçiyorduk ki ahali iskeleye toplanmış bu müthiş denizde bulunan yolcu kayığını gözlüyordu. Öğlende de Ünye’ye yaklaştık. Birçok hâtıra ve anlatımda yer aldığı şekliyle motor ve kayıklarla yapılan yolculuğun önemli bir kısmı Rus donanmasının saldırı ihtimaline karşı geceleri yapılıyordu.
Deniz yoluyla muhaceret edenler arasında yer alanlardan birisi de Akçaabat Müftüsü İzzet Efendi ve ailesidir. İzzet Efendi’nin oğlu Ali Şakir AĞANOĞLU, hâtıralarında Akçabaat’tan başlayıp Sinop’a kadar uzanan muhaceret yılları ve dönüşleriyle ilgili birçok bilgi vermektedir.6Ağanoğlu, Ordu ve Vona’da geçirdikleri günlerle ilgili olarak şu bilgileri veriyor:7
Ertesi gün yola devam ve Ordu’ya vardık. Bir gece kaldığımız Ordu’dan kalktıktan sonra İlyas ve ben müthiş surette hastalanmışız. Giresun’a kadar yaya gelen ve orada bize iltihak eden Afife Teyze kızı Saniye ve gelini Latife ile on üç kişi yola koyulmuşuz. Küçük kayığın daracık kıç üstünde bu kadar kalabalık birbirini ezmekte imiş. Bilhassa hasta olan biz küçükleri rahat ettirmek isteyen anneme karşı Afife Teyze hiç de iyi harekette bulunmuyor. Kendi rahatını bozmamak için anneme ve çocuklara eziyet etmekten çekinmiyormuş. Hastalığımız arttığından Vona’dan ileri geçememişiz. Vona’ya 9 veya 10 Ağustos gecesi inmişiz. Liman dairesinde bize tahsis edilen küçük bir odada yine annem onlardan (ailemden) önce Afife Hanım ve kızı yatak serip rahat etmişler. Annem, Vonalı bir kadıncağızdan gördüğü iyiliği hiç unutmaz. Bizim hastalığımızı anlattığı o kadın, yaptığı bir ilâçla bizim iyileşmemize vesile olmuş ve Vona’da kaldığımız beş gün biraz felâh ve salâh bulmuşuz.
16 Ağustos sabahı Vona’dan hareket ettik ve aynı gün Ünye’ye vardık. Dört beş gün Ünye’de, Abdurrahman Efendi’nin evinde misafir kaldık. Yolumuza devam edeceğimizden, yüklerimiz eşyamız kaşıkta duruyordu. Fakat birçok hemşerimizin Ünye’de bulunması, oranın nispeten bolluk olması ve bizim henüz hasta bulunmamız, tanıdıklarımızın ısrarıyla orada kalmamıza sebep oldu. Tamamıyla iyi olduktan sonra gitmek üzere, muvakkat bir zaman için Ünye’de kalmaya karar verdik.
Liman dairesi istediğimiz zaman bize kayık temin etmeyi vaat etti. Kastamonu’ya yapılan kâğıtlarımızı Ünye’ye tahvil ettik. Ev tuttuk, eşyamızı boşalttık ve yerleştik. Ünye oldukça bol bir yerdi. Dahilî memleketlerden, köylerden her türlü yiyecek geliyordu. İş bol ve kasaba kalabalıktı. Tuttuğumuz evin bir odasını Afife Teyze’ye, bir odasını da sonradan gelen Mithat Amca’ya vermiştik.
Babam maaşını tazminen alıyordu. Ayrıca mevcut pahalılığı ve muhacirlik ahvalini nazarı itibara alarak, yaşayışımızdaki güçlüğü beyan ile dedeme bir eşraf aylığı bağlamışlardı. Vesika ile her gün ekmeğimizi de alıyorduk. Mithat Amcam her ne kadar iş yapıp ekmek satarak kendi ailesini geçindiriyorsa da Afife Teyze kendi parasına hiç dokunmadan bizim üzerimizden geçiniyordu. Yalnız en mübrem ihtiyaçlarımız karşılandığından çocuklara fazlaca itina edilemiyordu. Bilhassa İlyas ve ben henüz hastalıktan kalktığımız için iyi bakılmaya muhtaçtık. Bunun için de annem bazı eşyalarını satıyor ve bize meyve vesaire yiyecek tedarik ediyordu. Annem her hafta aldığı birkaç kiloluk yoğurdu ayran yaparak, çıkardığı taze yağı çocuklara, bize yediriyordu. Ve ayranı da Halid ve Abdullah ağabeylerime çarşıda sattırıyormuş. Hem istifade hem ticaret! Ayrıca köylülerden ucuza aldığı kestaneleri küçük diziler halinde kısmen sattırıyor, kâr ediyor, kısmen de bize veriyormuş.
İlyas ve ben Ünye’de iyiden iyiye kendimizi toparlamış ve canlanmışız. Hastalıktan kalkmış olmakla mütemadiyen yemekle meşgulmüşüz. Ceplerimizde ceviz, kestane, elma, armut akşama kadar evde yer dolaşırmışız. Bazen de ben ya da İlyas yalnız büyük dolaba gider ve kavurma teknesinden avuçlayabildiğim kadar alır yermişim. Annem beni o vaziyette yakaladığı zaman “Ne yapıyorsun?” diye sorarmış. Ben de “Hiç, burada bir şeycik yiyorum” dermişim. Elimle kıramadığım cevizleri kapı arasına sıkıştırarak kırarmışım. Böyle anlarda Halide ablam “Can” diye beni ararken “Can kapıda ceviz kırıyor” diye bağırırmışım.
Bir gün Hacer ablam incir ağacından düşmüş; fazla incinmiş ve kendisini posta sarıp kaldırmışlardı.Abdullah ağabeyim her gün küçük sepetle ormana giderdi. On günden fazla süren bir yangından sonra kuru dal ve kütüklerden mürekkep bir enkaz haline gelen orman evimize bir kilometreden daha yakın idi. Abdullah ağabeyim küçük sepetini sırtlayıp ekmeğini aldıktan sonra arkadaşı Raif ile ormana giderdi. Topladığı kuru dallarla sepetini doldurduktan sonra ekmeklerini yerler ve öğlende eve gelirdi.
Komşumuz ve hemşerimiz “Miço Bey”, Asya Abla ile duran ve ağabeyimden daha büyük olan bir çocuktu. Asya abla Raif’e iyi bakmıyor olacaktı ki Abdullah ağabeyim ara sıra ona vermek üzere annemden fazla ekmek istermiş. Ormandan geldikten sonra Abdullah ağabeyim ayran satmaya gidermiş. Bir gün annem Asya ablanın evinde bulunuyormuş. Fakir bir kadıncağız gelmiş. Asya ablaya “Hanım” demiş, “Dün yirmi yaşında bir kızım ‘ekmek ekmek’ diyerek can verdi. Bugün de bir çocuğum ‘bir kaşık yoğurt’ diye meleşiyor. Ne olur bana bir kaşık yoğurt verin ve hasta döşeğindeki çocuğuma götüreyim” demiş. Asya abla kadıncağızı azarlayıp kovmuş. Kadıncağıza çok fazla acıyan annem arkasından giderek onu alıp bize götürmüş.Ekmek, meyve ve yoğurt alması için iki kuruş para vermiş. Kadıncağız dua ederek gitmiş.
Gün geçtikçe hayat güçleşiyordu. Pahalılık artıyor, kıtlık baş gösteriyordu. Bizim gibi nüfusu çok olan kalabalık bir aile istikbalden fazla endişe etmekte haklı idi. Babamın ve dedemin aldıkları maaş kâfi gelmediğinden ara sıra annem bir kısım eşyasını satmaya mecbur kalıyordu. Satacak bir şeyimiz kalmadığı vakit halimizin ne olacağını evin büyükleri fazlaca düşünüyorlardı. Öyle ya, harp devam ediyor, hiçbir taraftan sulh alâmeti belirmiyordu.
Birinci Dünya Savaşı koşullarını yaşayan bir kentin görüntüsünden, belki bugüne kalan bir iz bulmak mümkün değildir. Fakat yaşanmışlıklar ve anlatımlar hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Bugün yazıya geçirilmiş, yayınlanmış ya da yayınlanmamış birçok anlatım ve anılarda, savaş ve savaşta yaşananlar varlığını devam ettirmektedir. Bu anılar bir şekliyle kayboldukları mekânlardan kalkarak, “biz buradayız, yaşıyoruz ve yaşadık” anlatısıyla gelecek kuşakların hâfızalarına doğru hikâye ya da roman olarak ilerlemektedirler.4
KAYNAKÇA :
1BİLGİN, Mehmet – Rus İşgalinde Trabzon Direnişi, Trabzon, 2014, sh. 31-45.
2McCARTHY, Justin – Ölüm ve Sürgün, İstanbul, 1998, sh. 265.
3McCarthy, a.g.e.,sh. 265.
4ÇİÇEK, Doç. Dr. Rahmi – Birinci Dünya Savaşında Ordu Kazası, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Güz 2014, sh. 31 – 54.http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1484031412.pdf
5KAYRA, Mediha – Hoşça Kal Trabzon, Çev.: Cahit Kayra, İstanbul, 2005, sh. 71.
6Veysel Usta – “Hatıralarına Göre Ali Şakir Ağanoğlu”, Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu, 26-28 Nisan 2013, İstanbul, 2014, sh. 293-299.
7 Ali Şakir Ağanoğlu’nun Hâtıraları, sh.31-34. Hâtıraları elinde bulunduran ve faydalanmamı sağlayan Veysel Usta’ya teşekkürlerimi sunarım(R.Ç.).
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.