Yayınlanma Tarihi: 9 Ağustos 2019 — okunma
Ülke çapında yayın yapan bir televizyonda ülkede en çok şelale bulunduran yerin Ordu olduğunu öğrenmiştim.
Ülkemizde ve dünyada birçok ünlü şelale var. Bunların meşhurluğu biraz da görüntüsünden kaynaklanıyor. Hangi şelale daha yüksekten akıyorsa, yüksekliği ve akan su miktarı meşhurluğunu artırıyor.
Elbette görüntü estetiği seyir zevki açısından önemli. Çünkü insanlar yüzlerce kilometre yol mesafeden geliyor oralara. Gittiklerin de “geldiğimize değmeli” diye düşünmelerina hak vermeli.
İster şelale, ister göl, dere, dağ, tepe, mesire alanları olsun; ister istemez bir taliplisi bulunuyor. Bütün ırmaklar Fırat Nehri, Kızılırmak olmadığı gibi bütün şelaleler de Manavgat ve Düden Şelalesi değildir. Hele hele Niagara Şelalesini anlatırken “yaygara” yapmaya lüzum yok.
Güzel ülkemizin görmeye değecek çok yerleri var. Hani “Allah, dağına göre kar verir” derler ya; bizim de derelerimiz, göllerimiz, şelalelerimiz ve tepelerimiz kendimize göre.
Bu hafta ilimizde neler var nele yok diye küçük bir seyehate çıktım. Yolumuz Ohtamış Şelalesine de düştü. Ulubey ilçe sınırları içersinde. İsmini de bulunduğu köyden alıyor. Kendi halinde mütevazı bir köy. Birçok Anadolu köyü gibi yani.
Şelalye varmadan 100 metre kala taşıtınızı bir yere park etmelisiniz. Yaklaşık 100 metrelik bir mesafeyi yürüyerek gidilebilir. Zaten taşıtınızın en son gidebildiği yerde bir hane var. Size yardımcı olacaktır. Hatta halis mulis yayla tereyağı ve tabii malzemelerden hazırlanmış gözleme yiyebilirsiniz. Arzu ederseniz semaver çayı içebilir yorgunluğunuzu atabilirsiniz.
Karadenizin çok yağış alması nedeniyle ara sıra heyalan ve toprak kaymalarının verdiği olumsuz şartlar sizin şelalenin yanına kadar gitmenize mani olablir. Bu durumda siz şelaleyi 50 uzaktan veya bir takım akrobatik hareketler yaparak yanına ulaşabilirsiniz.
Her ne kadar “yaygarası” yapılmamışsa da bizim topraklara ait bir yer. Yine bizim insanlarımız kendi imkanlarıyla ulaşabileceği bir yer. Bazı olumsuzlukları da yetkililerin dikkate alması gerekiyor. Her fırsatta turuzmin ehemmiyetinden bahsedenler, turizmi “bacasız sanayi” kabul edenler, buraların bacaları tüttürmek için gerekli çalışmaları yapmaları lazım.
Dün gördüm ki Ordu tabiat güzelliği bakımından özel bir il. Bünyesinde bulundurduğu birçok yer görülmeye değer. İrili ufaklı göller, göletler, dereler, küçücük akarsular, kendine has iklim ve bitki örtüsü ve en önemlisi “beşeri coğrafyası” mutlaka incelenmeli.
Bence “insanlarımızın” ülkemizi tanımadan “yurt dışına” çıkmaları ülkeyi hiç tanıyamayacağı anlamına gelir ki kendimize ait değerlerden hem mahrum kalı hem de tanıtımını hakkıyla yapmayız.
Ülkemize ait değerlerin günyüzüne çıkması, bunların tanıtılması elbette önemlidir. Ancak “beton” denilen estetik düşmanına esir olmadan imar yapmak, hem bölge hem de ülke açısından önemlidir.
Artık gerisini etkli ve yetkili kişiler düşünsün.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.