son haberler

Özlem

Yayınlanma Tarihi: 1 Aralık 2016 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder.

Özlem değer vermektir, sevmektir özünde. Çünkü insan, değer verdiği, sevdiği şeyleri özler.

Günümüz dünyasında güzel duygular bu kadar körelmişken ve hatta yok olmuşken, sevgisizlik bu denli alıp başını gitmişken özlemden söz edilebilir mi gerçekten? Özlem diye bir duygu kalmış mıdır? Kimler özlem duyar mesela? Kimler, neyi özler? Vefalı insanlar mı özler, yoksa sevmeyi bilenler mi?

Duygular en güzel ifadesini şiirlerde bulur. O halde özlemi de en iyi şairler anlatır. Ve şiirler en çok sevgiliye duyulan özleme yer verir. Mesela “Özlem rıhtımında gün akşam oldu/ Sarıl küreklere gel usul usul/ Güller menekşeler saçını yoldu/ Dağıt hüzünleri, gül usul usul” der şair İlhan Geçer. Bir başka şair “Hasretinden prangalar eskittim”, “Yokluğun, cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini…” der (Ahmed Arif). “Aynı daldaydık, aynı daldaydık./ Aynı daldan düşüp ayrıldık./ Aramızda yüz yıllık zaman,/ yol yüz yıllık./ Yüz yıldır alacakaranlıkta/ koşuyorum ardından” der o büyük şair (Nâzım Hikmet). Ve Cemal Süreya’nın özlemi, mısralarında şöyle yankılanır: “ben bütün hüzünleri denemişim kendimde/ canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını/ bir bir denemişim bütün kelimeleri/ yeni sözler buldum seni görmeyeli”

İnsan geçmişi de özler elbet. Murathan Mungan ne güzel anlatır bu duyguyu: “Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,/ Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,/ Daha biz kimseye küsmemiş,/ Daha kimse ölmemişken,/ Eskidendi, çok eskiden.”

Memleket özlemiyle yanıp tutuşan Nâzım Hikmet, şöyle dile getiriyor bu hasretini: “Memleketim, memleketim, memleketim,/ ne kasketim kaldı senin ora işi/ ne yollarını taşımış ayakkabım,/ son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,/ Şile bezindendi./ Sen şimdi yalnız saçımın akında,/ enfarktında yüreğimin,/ alnımın çizgilerindesin memleketim,/ memleketim,/ memleketim…”

Günlük hayatımızın içinde bunca ölüm, kan, gözyaşı varken elbette özlem, bizi en derinden sarsan, en tanıdık, en bildik duygu şu sıralar. En çok da ölen çocuklarımızı, gençlerimizi özlüyoruz. Çünkü neredeyse hep onlar ölüyorlar. Yani geleceğimiz ölüyor; geleceğimiz, gelecekleri olmayanların ellerinde yitip gidiyor.

İnsan bazen özlediğinin farkında da olmaz… taa ki o kişiyle veya durumla karşılaşana dek. İşte en iyi o karşılaşmada hissedilir özlem duygusunun derinliği.

Televizyonlarda artık ne tür programların yer aldığını hepimiz biliyoruz. Bir elin parmak sayısını geçmeyecek birkaç programın dışında hemen hepsi bayağının bayağısı. Saniyesine bile tahammül etmek mümkün değil. İzlenebilir olan o çok az sayıdaki programlardan birinde, arada bir eskilerden gerçek bir sanatçı, bir diplomat ya da bir bilim insanı çıkıveriyor karşınıza. O insanların tavırlarına, kelimeleri seçişlerindeki özene, vurgularına, inanmadıkları düşüncelere dahi yaklaşımlarındaki düzeye bakınca nezakete, zarafete nasıl da hasret kaldığımı anlıyorum. İşte o zaman, görüşlerine hiç katılmadığım ve hatta taban tabana zıt olduğum bazı eski politikacıların, devlet adamı kimliklerini ve diplomatik dillerini koruyarak bir zamanlar yapmış oldukları konuşmaları bile ne çok özlemiş olduğumu fark ediyorum. Yıllardır televizyonları her açtığımda, başta siyasiler olmak üzere birçok alandan her türlü insanın o kaba saba, hakaret dolu, saygıdan sevgiden bilgiden zerrece nasiplenmemiş mahalle kabadayısı üsluplarından, külhanbeyi tavırlarından o kadar yılmış, o kadar bıkıp usanmışım ki işte böyle bir özlemi büyütmüşüm içimde. Ancak o güzel insanlara rastladığımda farkına varıyorum bu özlemimin.

Bazen de insan düşlerinde yaratır özlemi; gelecek güzel günleri özler mesela. Cahit Sıtkı Tarancı’nınki de bir memleket özlemi; ama o, hayal ettiği memleketi özlüyor. Tarancı’nın şu güzel duygularına yürekten katılmamak mümkün mü?

“Memleket isterim/ Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;/ Kuşların çiçeklerin diyarı olsun./ Memleket isterim/ Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;/ Kardeş kavgasına bir nihayet olsun./ Memleket isterim/ Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;/ Kış günü herkesin evi barkı olsun./ Memleket isterim /Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;/ Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku

Gerçekleştirmek ve Emin Olmak

2 Temmuz 2015 okunma
Türkçede uzun bir süre, bir ‘gerçekleştirmek’ furyası aldı başını yürüdü. Artık hiçbir şeyi ‘yapmıyor’ ‘gerçekleştiriyor’duk; artık hiçbir şey ‘meydana gelmiyor’, ‘olmuyor’ ‘gerçekleşiyor’du. Sanki Türkçeden ‘yapmak’,... Devamını Oku