Yayınlanma Tarihi: 13 Temmuz 2018 — okunma
Eşkıyanın icraatını “XVIII. Yüzyılda Ünye’de Eşkıyalık Hareketleri” konu başlıklı makalemizde beş madde halinde açıklamaya çalışmıştık.32Orta Karadeniz Bölgesi’nde eşkıyanın kaynağını, yerli ahaliden bazıları ile çeşitli oymak ve kabileler ve dıştan kontrolsüz olarak Karadeniz kıyısında bulunan büyük ve işlek ticaret ve liman şehirlerine gelen ne idiği belirsiz denizci, askerî sınıfa mensup yeniçeri ve levendler ile reaya taifesi teşkil ediyordu.Eşkıyaya karşı, olumsuz etkilerinden kurtulmak için bölge ahalisi, muhtelif girişimlerde bulunmuştu. Ahali, gücü nisbetinde eşkıya ile karşı karşıya gelerek sıcak mücadeleye girdiği gibi Osmanlı hükûmetlerini uyararak önlem alınmasını, bozulan huzurlarının teminini istemişti.
XVI. yüzyılın sonlarında III. Mehmed Avusturya seferine çıktığında, askerde sayıca eksiklik olduğu tespit edilmiş ve yapılan sayımda 30 bin kadar tımarlı sipahinin orduya katılmadığı anlaşılmıştı. Bunların kanunen cezalandırılması gerekiyordu. Kaçak sipahilerin önemli bir kısmı cezalandırılacaklarını duyunca isyan edip etraflarına da çok sayıda insan topladılar. Tarihe “Celalî İsyanları” diye geçen ve uzun yıllar devam eden bu hareketler hem devletin güç kaybetmesine hem de Anadolu ahalisinin fakirleşmesine sebep olmuştur. Celalî hareketinden Ünye ve Canik Sancağı da etkilenmiştir. Celalî reislerinden Karayazıcı 1601 yılında devlet kuvvetleriyle yapılan bir savaşta bozguna uğrayınca kaçarak Canik Dağları’na sığındı. Fakat orada muhtemelen kendi adamlarınca öldürüldü.42
Celalî hareketi XVII. yüzyıl boyunca şiddeti değişmek üzere devam etti. İkinci Viyana kuşatmasında Osmanlı Devleti mağlûp olunca, uzun yıllar süren bir savaşlar dönemi başladı. Bu arada Karadeniz bölgesini de içine alan geniş çaplı eşkıyalık faaliyetleri ortaya çıktı. Dönemin Canik mutasarrıfı olan Cafer Paşa eşkıyayı tenkile memur edildi. Cafer Paşa Canik bölgesinin yüksek kesimleriyle Koyulhisar ve Şebinkarahisar bölgelerinde bulunan çok sayıda eşkıya reisini yakalayıp kellelerini İstanbul’a gönderdi.42
XVII. yüzyılda Karadeniz sahillerinin bir başka derdi de Hıristiyan Don Kazaklarının küçük ve süratli gemilerle yaptıkları yağmacılık hareketleri idi. Giresun ve Samsun bu yağmalardan nasibini almıştı. Ünye’nin ise bu saldırılardan doğrudan etkilenip etkilenmediğini bilmiyoruz.42
Âyân terimi, kimi zaman değişik görevlerde bulunarak taşrada öne çıkan kişiler için kullanılsa da aslında geç XVII. yüzyıl ile XVIII. yüzyılda taşrada, merkeze karşı denge oluşturan bir güç odağını karşılamaktadır (Khoury, 2006:152). XVIII. ve XIX. yüzyıllarda yaşanan dönüşümün ana unsuru olan âyânlar Müslüman orta sınıfı oluşturmaktadırlar. 1600’lü yılların başında Celalî isyanlarına karşı koyması için merkezî idare tarafından desteklenen âyân şöyle tanımlanmaktaydı: “Vilâyetten yarar ve namdar ve müstakil ve mütemevvil (paralı) ve halk arasında sözü ve kelimati dinlenür kimselerdir.” XVII. ve XVIII. yüzyıllarda, yerelde de gündelik yaşamda merkezî idarenin gücü azalırken âyân ailelerinin nüfuzu artmıştır (Quataert, 2005:54).43
Bazı âyânlar, sahip oldukları servet ile taşrada siyasî bir otorite kurmanın peşine düşerek merkezde bulunan padişahın birer küçük kopyası olma yolunu tercih etmişlerdir.43 XVII. yüzyıldan itibaren Anadolu’daki karışıklıklar, devlet memurlarının yolsuzlukları, toprak sisteminde meydana gelen değişiklikler ve ekonomik sıkıntılar âyânlığın ortaya çıkıp yaygınlaşmasında etkili olmuştu. Yapılan usulsüzlüklerden, eşkıyalık faaliyetlerinden ve ağır vergilerden bıkan halk, çareyi yaşadıkları bölgeyi terk ederek daha iyi yaşam koşullarının olduğunu zannettiği şehirlere göç etmekte bulmuştur. Âyân olanlar öncelikle mütesellimlik ve voyvodalıkları elde ediyorlar, zorla (tegallüb yoluyla) halkı soyup zengin oluyorlardı. 1710-1725 yılları arasında Anadolu’nun pek çok yerinde âyândan mütegallibeler türemişti. Âyân olmak için mücadele edenler, genelde zorba olarak vasıflandırılıyor ve vergilerin toplanması sırasında kanunsuz hareketlerde bulunuyorlar ve yolsuzluklar yapıyorlardı. Bunlar kısa zamanda etraflarına topladıkları taraftarlar ve eşkıyalarla birlikte halka zulmetmekteydiler. Devlet, ülke genelinde bu tür faaliyeti olanları zaman zaman cezalandırma yoluna gitmiştir.44
XVIII. yüzyılın başlarında Samsun ve dolaylarının tenhalaşması, buralarda birçok eşkıyanın türemesine sebep olmuştu. Bunun üzerine Sultan Ahmet, saray kapıcıbaşılarından Fatsalı Ahmet Ağa’yı Canik eşkıyası üzerine gönderdi (1715). Ahmet Ağa 1735’e kadar haydutlarla boğuştu. Öldüğünde yerine oğlu Ünye Mütesellimi Süleyman Bey geçti ve Sultan Osman III zamanında Paşa rütbesiyle Trabzon’a vali tâyin edilince, İstanbul’da sarayda bulunan kardeşi Ali Bey Canik Muhassılı oldu (1754).83
1794 – 1795 yıllarında hem ihracat hem de ithalât maksadıyla Samsun ile diğer Karadeniz limanları arasında deniz taşımacılığı yapan 28 Reis, başka bir ifadeyle 28 deniz vasıtası vardı. Bunların 20 kadarı Müslim, 8 kadarı da gayr-ı Müslim idi. Samsun gümrüğüne mal getirip götüren bu denizcilerin memleketleri Samsun, Gerze, Ünye, Kırım, Anapa, Sinop, Tirebolu, Akyol, Benderek, Çarşamba, Trabzon, Varna’dır. I. Dünya Savaşı öncesinde de hemen hergün Terme, Ünye ve Giresun’dan pek çok yelkenli gemi Samsun İskelesi’ne gelerek kıyı taşımacılığı faaliyetinde bulunmaktaydılar (Frunze, Türkiye Anıları, sh. 27-28).46
Karadeniz’de âyanlık mevkiini ele geçiren ailelerin tamamına yakını eşkıya ve mütegallibe kökenlidir. Bunlardan birisi, eşkıyalık ve mütegallibelikle meşhur Canikli Genç Mustafa’dır. Kendisi Canikli Ali Paşa’nın sahip çıkmasıyla Ünye Âyanı olmuş ve 1797’de Trabzon çevresinde ayaklananOrdu Âyanı Şeyhoğlu Abdullah’ın ve Gedik Alioğlu gibi derebeyleri ve diğer eşkıyaların bastırılması harekâtında önemli görevler üstlenerek kapucubaşılık rütbesini almıştır(BOA, HH, nr. 7037; BOA, Cevdet Maliye, nr. 11841; BOA, MAD, 9755, s.406; BOA, Cevdet Dâhiliye, nr. 4956. Kendisinden mütegallibe olarak bahsedilmektedir).Genç Ağa Canik muhassıllığı yaparken, Battal Hüseyin Paşa’nın affedilerek yeniden Trabzon Valisi olması, oğlu Mahmud Tayyar Bey’e de Canik Muhassıllığının verilmesi isyanın asıl kıvılcımını oluşturmuş, Ünye Âyanı bunu kabul etmeyerek isyan etmiştir.57
Kâtip Çelebi Canikliler için şunları yazıyor: Canikliler hiç beğenilmeyen (begâyet mezmum), şirretlikleri ile tanınmış aklı ermeyen Türkler’dir (Etrâk-ı biidrâk eşhasdır) (!)… “Dağlar içindegirilmesi güç ormanlar olup orada da âsi ve vahşi bir halk yaşar”. Kâtip Çelebi’nin bu son sözleri, Ebu’l-Fida vasıtası ile İbn Said’den alınmış görünüyor. Hangi manâda olursa olsun başka eserlerinde de Etrâk-ı bi idrâk sözünü kullanması, onun için hiç beğenilmeyen bir davranıştır. Fazla olarak Canik sancağında Samsun, Bafra, Alaçam, Ünye gibi mâmur, okur yazarı çok şehirler de vardır. (Evliya Çelebi, Seyahatnamesi, İstanbul, 1314, II, s. 77-78).64
Yine Ünye Âyanlığı yapanlardan olan Çalıkoğulları da eşkıyalık ve mütegallibelikten herhangi bir paşanın güvenini ve himayesini kazanarak kapu halklığına geçmişlerdir(BOA, TAD, c.2, s.60-61, h.1; BOA, TAD, c.1, s.179, h.3; BOA, TAD, c.1, s.190, h.1-2).57
XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti bedel-i muhallefat adıyla ölen kişilerin mallarını müsadere etmektense belli bir bedel karşılığında yakınlarına bırakıyordu.43 Devam edecek
KAYNAKÇA :
32MİSTEPE, M. Ufuk – XVIII. Yüzyıl’da Ünye’de Eşkıyalık Hareketleri, Ünye Haber Gazetesi, 06.11.2015, Sayı: 2290, Yıl: 13.
42ÇALIK, Mustafa – Tarihi, Sarayı, Konakları, Kadıları, Hattatları, Fındığı, Mısırı ve Gemiciliğiyle Ünye, Avrupa Yakası Ünyeliler Derneği Kültür Yayını, İstanbul, 1999, 272 sh. + Fotoğraflar.
43GÜVEN, Arş. Gör. Tamer – Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlar, Sermaye Birikimi ve Girişimcilik, Türkiye İslam İktisadı Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, Şubat 2016, ss.63-88.
44ÖKSÜZ, Dr. Melek – XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon’da Âyân, Eşkıya ve Göç Sorunları, file:///C:/Users/ufuk.mistepe/Downloads/169-650-1-PB.pdf
46KODAMAN, Bayram – XVIII. Yüzyıl Sonunda Samsun Gümrüğü, II. Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi, Samsun, 1990, sh. 94.
57 BAY, Abdullah – Trabzon Eyaletinde Mütegallibe Hareketleri ve Âyanlık (1750 – 1850), A.Ü. Sos. Bil. Ens. Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi, Erzurum, 2007, 440 sh..
64 SÜMER, Prof. Dr. Faruk – Tirebolu Tarihi, Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul, 1992, 255 sayfa.
83SAMSUN İl Yıllığı – 1967, Harita Genel Müdürlüğü Matbaası, 125. sh., 1968, 416 sayfa.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.