Yayınlanma Tarihi: 16 Kasım 2018 — okunma
Âyânların devlet otoritesine gölge düşüren bir zümre olmasından dolayı her ne kadar devlet, onların mahallî otoritelerinden idarî, malî ve askerî hususlarda faydalansa da öldüklerinde âyânlıklarını suç sayarak, muhallefatlarına el koymak suretiyle cezalandırılmış olabilecekleri düşünülmektedir.44Merkezî yönetimin taşrada hâkimiyetini sürdürmesini sağlayan müsadere sistemi, diğer âyanlarda olduğu gibi Ünye Âyanı’nı da bertaraf etmeyi sağlamıştır.57
Küçük boyutta bir âyân olmasına karşın ve herhangi bir ürün üretmemesine rağmen gayrimüslim tüccarlar ile ortaklıklar kurarak yurtdışı piyasalar ile ticaret yapan Ünye Âyânı Genç Mustafa Ağa ile ilgili ilk kayıtlara 1792 yılında rastlanılmaktadır.43Ünye Âyanı Genç Mustafa Ağa gibi orta halli âyanlar büyük nispette siyasî tutumun etkisiyle hanedan haline gelememişlerdir. Genç Ağa’nın serveti, aynı zamanda ve aynı coğrafî bölgede nüfuz kurmuş Caniklizâdeler, Tuzcuzâdeler ve Hazinedarzâdeler gibi dönemin çok zengin âyan ailelerinin yanında çok büyük değer ifade etmez.57
Ünye merkez olmak üzere Akçay-Terme ve Çarşamba’da da iktisadî faaliyetleri bulunmaktadır. Genç Ağa’nın malvarlığı içinde 48.893 kuruş ile nakitleri %40’lık pay ile ilk sırayı almaktadır. Daha sonra ise %13,8 ile alacakları, %11,8 ile ürünleri ve %10 ile gayrimenkulleri yer almaktadır. Söz konusu malvarlığına dahil edilmeyen ve müsadereden sonra değerlendirilmek üzere İstanbul’a gönderilen 9 adet irili ufaklı gemi bulunmaktadır. Gemiler ile İstanbul, Mısır ve Anapa arasındaki ticarî ilişkiler yürütülmektedir. Genç Ağa hiçbir gemiye tamamen sahip olmayıp gayrimüslim tüccar ile belli oranlarda ortaklık kurmuştur. Muhallefat kayıtlarına bakıldığında âyânın tüccar sınıfından olduğu ileri sürülmektedir. Alacaklarının bir kısmı gayrimüslim tüccarlardadır. Ağa bu yol ile tüccarların kârlarına ortak olmuştur. Çünkü aynı zamanda zikrolunan gemilerde de aynı tüccarlar ile ortaklık kurmuştur. Ticaret birinci sırayı almakla birlikte diğer âyânlarda olduğu gibi Genç Ağa iltizam işine ilgi göstermiştir ve alacaklarından %92 gibi büyük bir kısmı bu alana aittir. Ünye’de sahibi olduğu ve ticarî amaçlı olarak kullandığı sekiz gözlü bir mağazaya sahip olması ve servetinin büyük bir kısmını nakit olarak tutması Canikli Genç Mustafa Ağa’nın ticarette etkin olduğu izlenimini vermektedir (Bay, 2005).43-57
1793 yılına ait bir belgeye göre Ünye âyanından Canikli Genç Mustafa Ağa’nın mütegallibe hareketlerinin önlenmesi için “Karahisar Mütesellimi Halidzâde ve Canik Sancağı’nda Hazinedarzâde Mustafa Ağa’ya başka başka evamir-i âliyye” gönderilmiş ve Canik Muhassılı Osman Ağa yanında görevlendirilmişlerdir(BOA, Cevdet Maliye, nr. 27716).57
Kethüdaoğlu(1208 H. / 1793 M.) Merde isyan davranışları içine girerek, Görtenbâlâ sakinlerinden Küpeci Süleyman ve kardeşi Ali adlı derebeyler ile Halil adlı kimseyi de yanına alıp, Tirebolu kazasını ihtilâle sürüklemişti. Trabzon vilâyetinde sosyal hâdiseler içinde yer alanlar bunlardan ibaret değildi. Vilâyet dâhilinde muhtelif idarî birimlerde eşkıyalık, adam öldürme, gasb olayları da meydana gelmişti. Mâsum halk arasında bazılarını katl edip tekin durmayan kimselere rastlanıyordu. Bunlar eylemlerini muhtelif şekillerde halk ve devlet malları üzerinde tatbik ediyorlardı.80 Trabzon, Gümüşhane, Rize, Canik sancağında Ünye, Giresun, Giresun’a bağlı Esbiye, Şebinkarahisar, Bayramlu, Koyluhisar, Görele bu hareketlere sahne olmuştu.81
Osmanlı Hükûmeti, bazen Kırım tarafının istilâ edilmesi sonucu göçle Anadolu sahillerine gelip yerleşenlerin, geldikleri yere tekrar gönderilmesi gibi bir iskân ve göç politikasını da gündemde tutuyordu. Bu sıralarda Osmanlı hududunun son noktalarından olan Anapa’nın her zaman korunması ve kuvvetlendirilmesi, şen ve imar edilmesi devletin önem verdiği hususlardandı. Hükûmet, buranın imarına ve korunmasına önem verdiğinden nüfus yoğunluğunun azalmasının önüne geçmek ve azalan nüfusu arttırmak için bir takım tedbirlere başvurdu.Bunların en önemlilerinden biri de istilâdan önce burada sakin iken sonra Anadolu eyaleti Kastamonu sancağındaki Sinop, Gerze ile Trabzon eyaletindeki Samsun, Çeharşenbe ve Ünye vs. kazalara gelip yerleşen Anapalıların, geri memleketlerine gönderilmeleri idi. Hükûmet bu konuda, adı geçen kazaların kadı, naib, âyân, zabitan ve ahalilerine emir göndererek, belirtilen kazalarda meskûn hale gelen Anapalıların bir nefer kalmaksızın acele olarak memleketlerine dönmelerinin sağlanması isteniyordu.80-81
Ayrıca, Karadeniz’in Anadolu ve Rumeli kıyılarından Kırım taraflarına da göçler olduğundan, aynı durdurma uygulamasının bu göçmenler için de yapılması hükûmetin başlıca meselelerindendi. Muharrem 1203 / Ekim 1788’lerde Karadeniz’in Anadolu sahillerinden Kırım tarafına reâyâdan bazıları aralık buldukça “ev göçü” ile Kırım tarafına gitmişlerdi. Gerek Anadolu’nun iç taraflarından Karadeniz sahiline inen reâyâ gerekse Karadeniz kıyılarındaki yerleşim yerlerinden olan insanlar, benzer davranışlarını Evaili Z 1206 / 20 Temmuz 1792 senesinde de sürdürmüşlerdi. İskelelerde toplanan insanlar, buralarda kayıklara binerek Karadeniz’in karşı tarafına geçmişlerdi. Osmanlı hükûmetleri bu göç hareketlerini durdurmaya ve görevlilerini de bu konularda dikkatli bir şekilde tedbir almaya çağırmasına rağmen, taşradaki göçlerin önünün alınmamasında, buralarda görev yapan memurların emirlere pek itibar etmeyip, akçe (para) almak suretiyle göçe ruhsat göstermelerinin de etkisi vardı.Karadeniz Boğazı’ndan Trabzon’a varıncaya kadar olan kazaların kadı, naiblerine ve iskelelerinde olan eminlere ve gümrükçülere, voyvoda ve sair zabitlere hitaben bu şekilde hareketlerden ve dikkatsizlikten kaçınmaları aksi halde cezalandırılacakları bildirilmişti(Bk. BOA,.Mühimme Defteri, No. 199, sene 1207-1208, s. 168-9, hüküm: 487, belge tarihi: Evasıtı N 1207 / Nisan sonları 1793; Bk. BOA, Mühimme Defteri, No. 186, sene 1202-1207, s. 163-4, hüküm: 393, belge tarihi: Evaili Z 1206 / Temmuz 1791).80-81
İnsanlar, bir taraftan eşkıyalık, muhtelif baskınlar, savaşlar, bazı yönetici memurların zulüm ve baskıları yüzünden perişan olurlarken, diğer taraftan göçün getirdiği zorluklar ile uyum problemlerini de yaşıyorlardı. Yeni yerleştikleri yerlere uyum sağlama ve vardıkları yerin insanlarınca kabul görmeme bu problemlerdendi. Trabzon eyaletinde Canik sancağına tâbi Ünye kazası ahalisi, bir taraftan meskûn bulundukları mahallerde eşkıyanın baskı ve taarruzundan kurtulmak için Amasya taraflarına göçerken, diğer taraftan göçün yarattığı zorlukları ve uyum problemlerini yaşayanlardandı. Dolayısıyla göç eden insanlar, hükûmetin göçlerden caydırıcı güçlerini de karşılarında bulmuşlardı. Bununla beraber, bu kadar meşakkatle XVIII. yüzyılın Osmanlı cemiyetinde göç etmeyi başarabilen insanlar, devrin karakterine bağlı olarak gittikçe ağırlaşan vergi mükellefiyetinden, tımarlı sipahilerin denetiminden ve diğer taşra görevlilerinin zulümlerinden, eşkıyaların kötülüklerinden kurtulmakta, asayiş ve nizam bakımından daha güvenlikli görünen şehir imkânlarından yararlanma imkânına kavuşmaktaydılar (Bk. BOA, Cevdet Dahiliye, No. 11134, belge tarihi: Şevval basi 1197 – Ağustos sonları 1783).82
Tirebolu Tarihi adlı kitapta 1805 tarihli bir arşiv vesikasında Erzurum Vâlisi Yusuf Ziya Paşa’nın Kâimesi’nde “… Karahisar ve Canikler serapa daire-i inkıyad u itaate idhal olunmuş ise de Hasan Bey şakinin bir mikdar eşkıya ile Çarşanba ve Ünye taraflarında ve LaçinOğlu nam mefsedet bîşenin dahi bir mikdar haşaratla Tirebolu kazasında cümle-i mu’terize misullu kalmış oldukları ve anların dahi gailelerini bertaraf itmek içün üzerlerine kol kol asker sevk ve irsal kılınmış olduğu… Çarşanba tarafına sevkolunan muhassılem Hacı İsmail Ağa ve maiyyetinde olan Cebbâr Zâde askeri Çarşanba üzerine hücum eyledikte Hasan Bey takımı bir mikdar muharebeye ibtidar etmişler ise de Ordu tarafından sevk eylediğim Hazinedar Oğlu nam bölükbaşım kulları üst taraflarından tahâcüm itmekle bir güne muharebeye tabâver olamayub Ünye tarafına firar etmiş oldukları…Malûm-u ilmi âlileri buyuruldukta…. Herhalde emr ü ferman ve lütf u ihsan devletlû inayetlû utufetlû ve re’fetlû veliyûnniem efendüm sultanım hazretlerinindir. Fi 5 Recep 1220 (M. 29 Eylül 1805) (Hatt-ı hümayun: 4078)”64 açıklamaları vardır.
Günümüz Türkçesi ile izah edecek olursak; 1805 yılında Tirebolu’nun tarihinde en önemli hâdiselerden biri cereyan etmiştir. Gerçekten Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği bir “tahriratta” bütün “Canikler” ile Karahisar’ın (Şebin < Şapın) da dirlik ve düzenliğin kurulduğunu ancak Şâki Hasan Bey’in bir mikdar adamla Çarşamba ve Ünye yöresinde, “fesada” Lâçin Oğlu’nun da bir mikdar “haşaratla” Tirebolu’da bulunduklarını bildirdikten sonra onlar üzerine de kol kol asker gönderdiğini yazmıştır. Buna göre Hasan Bey’in üzerine Mütesellim Hacı İsmail Cebbar Zâde askeriyle Çarşamba’daki Hasan Bey üzerine gönderilmiş, iki taraf arasında çarpışmalara başlanıldığı esnada bölükbaşısı Hazinedâr Oğlu kumandasında Ordu yönünden sevkettiği kuvvet de üst tarafından saldırınca savaşı sürdüremeyeceğini anlayıp Ünye yöresine kaçmıştır.64 Devam edecek
KAYNAKÇA :
43GÜVEN, Arş. Gör. Tamer – Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlar, Sermaye Birikimi ve Girişimcilik, Türkiye İslam İktisadı Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, Şubat 2016, ss.63-88.
44ÖKSÜZ, Dr. Melek – XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon’da Âyân, Eşkıya ve Göç Sorunları, file:///C:/Users/ufuk.mistepe/Downloads/169-650-1-PB.pdf
57 BAY, Abdullah – Trabzon Eyaletinde Mütegallibe Hareketleri ve Âyanlık (1750 – 1850), A.Ü. Sos. Bil. Ens. Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi, Erzurum, 2007, 440 sh..
64 SÜMER, Prof. Dr. Faruk – Tirebolu Tarihi, Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul, 1992, 255 sayfa.
80TRABZON Belediyesi – Trabzon Tarihi İlmî Toplantısı: 6-8 Kasım 1998, Bildiriler Kitabı, sh. 343 – 347, 2000, 665 sh..
81TRABZON Belediyesi – Trabzon Tarihi Sempozyumu, sh. 343 – 346, 01 Ocak 1999, 665 sh.
82TARİH Degisi, 36. sayı, İbrahim Horoz Basımevi, 2000, 180. sayfa.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.