Yayınlanma Tarihi: 8 Mart 2012 — okunma
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeni ile hemen hemen ALDATILAN KADIN NE DÜŞÜNÜRer gazete, tv ve dergide benzer cümleleri içeren yazılar, haberler, programlar görmek mümkün. “Kadınlar başımızın tacıdır, kadınlar çok değerlidir, kadınlar her şeyimizdir” vb. Ama gerçek öyle değil, biliyoruz hepimiz.
Aile içi şiddet, kadına şiddet, aldatmak, boşanmak gibi giderek çığ gibi büyüyen gerçekler ile geldik bir kadınlar günü daha kutlamak zamanına.Kadınla ilgili gerçeklerden “hiç bir şey değişmedi” diyebilsem keşke.Her şer daha beter oldu.Kadınlar “baş tacı edile edile!!!”, dayak, şiddet, suskunluk, olmadı boşanma, olmadı öldürülerek “yaşam savaşına” devam ediyorlar.
Ben bu önemli günde beylik sözler söylemek yerine, pek çok kadının yaşadığı “aldatılmak gerçeği” sonrasında devam etmekte olan bir “gerçek boşanma öyküsü” nü aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle öyküsünü yazmama izin veren hanımefendi, adının yazılmasında da sakınca görmüyor. Ancak boşanma davası sürdüğü için adını yazamayacağız ve çocukları izin verdiği takdirde dava bittikten sonra gerekirse yazabileceğiz.
Zamanının sağladığı eğitimini aldıktan sonra severek evlenen hanımefendinin iki evladı var. Ve birisi askerliğini bitirdi diğeri gitmek üzere. Pırıl pırıl, efendi iki evlat. En deli olabilecekleri yaşta dünyalar efendisi iki yakışıklı delikanlı. Hanımefendi aileden varlıklı. Boşamakta olduğu eşinin işi de var.Sona ermekte olan bu evliliğin “maddi sorunları” yoktu başlangıçta.Hanım efendi, dört dörtlük bir ev hanımı, yemek, temizlik, evine çocuklarına karşı her sorumluluğunu yerine getiren, hatta eşine, eşinin ailesine fedakar Türk kadını örneği. Fanatik milliyetçi ve oldukça da dindar.“Hani bir söz vardır ya” yaranı dostuna gösterme, seni önce oradan vurur diye” çok sevdiğim bir sözdür ki işte kaç yıllık eş düşman oluyor ve bu hanımefendinin eşinin hakim karşısında vurabileceği, hiçbir açığı yok.O kadar yolunda her şey.
Peki, niye boşanıyorlar, daha doğrusu, hanımefendi niçin boşuyor eşini? Klasik “aldatma seremonisi”…Bir kere şunu söylemeliyim ki, hanımefendi kendi öyküsünü pek ala yazabilir, o kültür seviyesinde faka, tabiî ki kolay değil, büyük bir sarsıntı geçiriyor. Fakat zannetmeyin ki yıkılıyor, hayır eskisinden daha dik, daha gururlu, daha kendisinden emin ve yüzünde daha fazla ışık var eskisinden.
Eşi emekli olup, ikinci bir iş açtıktan, istedikleri şehir de güzel bir daire aldıktan sonra “herşey daha iyi olacak” diye beklerken, yılların fedakar hanımefendisi, maalesef her şey daha kötüye gidiyor durmadan O kadar ki, emeklilik toplu parası gidiyor. İkinci iş bozuluyor, sürekli ailesinden para istemek baskısı altına sokuluyor eşi tarafından bizim hanımefendi. Elde avuçta ne kadar altın, oğullarının evliliği için ne kadar birikim varsa gidiyor, bu arada hanımefendinin sağlığı da bozuluyor. Ama şikayet ettiği yok, fakat ne zaman ki bu para akışının “bir kadına” doğru olduğunu anlıyor, hatta emin oluyor, işte o zaman alıyor eşini kaşısına “başka bir kadın var, her şeyin kötü gitmesinin sebebi bu” diyor. Diyor da ne oluyor dersiniz.Yine klasik yalancı sahneler.”Sen benim şerefimle oynuyorsun, boyumca oğullarım var, sen bana iftira ediyorsun, sen cehennemde yanacaksın, seni Allah da affetmeyecek, çocukların da, sen bu evliliği sarsıyorsun…” gibi hem suçlu hem güçlü modunda olan eş karşı tarafa o kadar para yediriyor, o kadar parasız kalıyor ki, kendi sonunu kendisi hazırlıyor.
Tabi ki çok kısalttığımız bu gerçek öyküde hanım efendinin üç büyük şansı var. Bir Allah yanında ki karşı tarafta işler sarpa sarıyor, ikincisi, diğer kadını şahitsiz ispatlayabileceği deliller geçiyor eline, üç çocukları her şeye tanık ve anneye destek veriyor, dördüncüsü ailesi ve hakim yanında.
Hakim evlerinde kadının çocukları ile oturmasına izin veriyor, ama eşi hemen o dakika evi satıyor. Bu bilinen bir taktiktir. Ev karıma kalmasın. Oysa karısı çocukları ile o evde ve yıllarca emeği geçti, ayrıca bir başkası ile evlenmeyecek. Olsun karısına kalmasın ev satışı da ayrıca mahkemede.
Sonra kadın ispatlayıp,” boşanıyorum demek hakkına sahip değil, toplumumuzda”.Söylenenler gayet can sıkıcı ”efendim erkeklerin yüzde 99’u eşini aldatıyormuş, boşanmak da ne demekmiş, hem sonra erkek çocuklar babalarını nasıl anlamazmış, boşanıp da ne yapacakmış,”daha neler, yuvası yıkılıyor kadını teselli eden yok, ispatlamış, kadına hak veren yok, çoluk çocuğunun rızkı gidiyor, olsun muş, erkek adam yaparmış, kadınlar ayrı dedikodu, erkekler ayrı efelenme modunda ve resmen karısını aldatan, çoluk çocuğunun rızkını (evlenmeye cesaret edemeyeceği) bir kadına yediren adam değil de, bu adamı boşamakta ısrar eden kadın suçlu.
Peki bu kadın ne düşünüyor, her anne gibi “sadece çocuklarını”, gururu incinmedi mi? İncindi tabi ki ama canı sağ, çocukları sağ, sadece kadınların değil adamların da adı çıkar, o adamdan önce vardı, şimdi “o” adamsız da pekala var. Üzgün değil mi? Üzülüyor tabi ki kaç yıllık yuvası için. Ama çocuklarının sorumluluğunu eskisinden daha çok yüklendiği için eskisinden çok daha güçlü, öteki kadın için ne düşünüyor?
Hiç umurunda değil. Kocası için ne düşünüyor? Düştüğü durum nedeni ile ona acıyor sadece, ama asla zannedildiği gibi “aldatılma acısı yaşamıyor” çünkü “o” adam artık onun hiçbir şeyi değil.
Asla, adamın “af” dileklerini kabul etmeyi düşünmüyor. Eskisinden daha neşeli gülüyor, daha sakin, daha kendinden emin, daha sağlıklı, daha güzel, daha çok umut dolu, daha sevecen ve tabiî ki daha olgun, daha bilge. Bir de kararını vermiş ya inanın kendisinden çok daha emin.
Çocuklara gelince, dava biter bitmez baba soyadını terk edecekler. Ve küçüğü başkaları başına kakmasın diye herkese kendisi anlatıyor olanları. Peki, hiç baba hatırı yok mu diyeceksiniz? Valla küçük delikanlı şimdilik, babasının kendisini feci şekilde borçlandırarak paraları diğer kadınla yediğini öğrendiğinden beri sadece borçlardan nasıl kurtulacağını düşünebiliyor. Ve dava biter bitmez baba soyadını terk etmeyi ve annesini teselli etmeyi düşünüyor. Eskisinden çok daha kenetlemiş ve mutlular. Evlerinde sadece babaları yok ama huzur var.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.