Yayınlanma Tarihi: 31 Mayıs 2019 — okunma
Rahmetli Hüseyin MİSTEPE’nin anlattığına göre : “Çömlekçi Ustası Bekir Bey Rumlardan kalma ev eskisi tek katlı bir yapıyı tezgâh, terekler ve fırınla donatarak çömlek atölyesine çevirir ve Burunucu’nda Üç Çeşme ile İlyasoğlu Ahmet Fırını arasında sahilde çömlek imalâtı ve ticareti yapar. Dört aylık bir çalışma sezonunda Bekir Ustaylabirlikte çalışırlar bu atölyede. Bekir Usta benden on bir yaş büyüktü diyor Hüseyin Usta. İki usta muhtelif çömlek imalâtı yaparlarmış. Küçük çaplı çömlekler sipariş olunduğunda kardeşi Hamza da devreye girer ve bu orta imalât kapasitesindekifabrikada rızıklarını temin ederlermiş. Motorlar sahile yanaşır ve Bekir Usta Yalısı’ndaki çömlek atölyesinden kayıklarla motorlara çömlek nakledilir; bu motorlarla çömlekler Samsun’dan Trabzon’a kadar taşınır ve yörenin ihtiyacına cevap verirlermiş.
Atölyede bir topaçcı iki de çamur ezici (çiğneyici) çalışırmış. Kör Saniye ve kardeşi Kör Nazmiye cilim çamurları ayaklarıyla ezer ve silindirden geçirirlermiş. O zamanlar çömlekçilik sektöründe bayanlar bolca istihdam edilirlermiş. İslâmoğlu HasanÖZBAY’ın eşi Emine Hanım da bir zamanlar Bekir Usta’nın çömlek fabrikası yanındaki Câmialtı Yalısı‘nda bulunan Borçkalıların çömlek atölyesinde çamur çiğnermiş.”
Ahmet KABAYEL’e göre; 1927’de İlyasoğlu Ahmet’in yanında mesleğe başlayan Bekir Çağlar, Bulgar Espas Usta’dan öğrendiği çömlekçiliği uzun yıllar icra eder. 1931’de kendi imalâthanesini açar. Kefeli Câmii yanından sökerek, Çömlekçi’deki Üç Çeşmeler’in yanında kayıklarla taşıdıkları fırını, Selanik göçmeni Hürmüsa Hanım’dan satın alır. Bu fırının taşınıp kurulmasına vesile olan ise Parmaksız (Daşcıİsiyn) Hüseyin ERKOÇ Usta’dır.
Eren TOKGÖZ’e göre: “Burunucu Mahallesi’nde denize girilen yalılar vardı. Câmialtı Yalısı, Bekir Usta Yalısı, İlyasoğlu Yalısı, Ada, Hanhanlar Yalısı aklımda kalanlardan. Yalıların açıklarında derin suda Volta dediğimiz kayalar vardı. En büyük ve uzak Volta Câmialtı Yalısı’nda, en yakışıklısı İlyasoğlu Yalısı’nda, en sevimlisi Bekir Usta Yalısı’ndaydı. Bekir Usta ile İlyasoğlu Yalısı arasında denize doğru uzanan burun üzerinde Bekir Usta’nın çömlek fabrikası ile 3 adet pişirme fırını vardı.Bekir Usta” hitabımı hoşgörünüz lütfen. Ünye ve bilenler onu hep “BEKİR USTA” diye tanırdı. Ustaydı.. Bekir Usta.. Bekir amca derdim ben. Bekir amca benim için matematik hocası idi. Öğrettiği pratik hesaplamalar hiç aklımdan çıkmadı. Kendi ile barışıktı, ince ruhluydu, san’atkârdı, öğretici eğitmendi, bazen de muzip, kızgın!..”4
Nalcılar ormanlardan kestikleri odunları katırlarla Ünye’de hamam işletmelerine, çömlek fabrikalarına ve evlere getirirlerdi. Odun demek anlayacağınız ağacın parçalanmış kütük halindeki bütünü demekti. Fırın fayrap olduğu zaman son günü sabaha kadar beklenir, odun atılırdı. Herkes o gece fırının önünde otururdu. Neler yenmezdi neler? Çıkan közü babam büyük gaz bidonunda söndürür ve kömür olurdu. Kömür evde maltızda yanar, yemek yapılırdı. Cam yakıt hazneli Hot Otomatve Vezüv marka Gazocakları daha sonra çıktı. Yanmış olduğundan kömürün isi olmazdı. Annem Dürdane Hanım çok temiz bir kadındı. Yer ocağının içini kireç badanayla her gün boyardı. Fabrika çok büyüktü, içinde çömlek kaplarının kurumasını sağlamak için ahşap terekler vardı. Fabrikanın; küçük fırın, büyük fırın ve bir de yukarıdan olmak üzere üç girişi vardı. Fabrikanın çatısı evin önündeki düzlükle sıfırdı. Duvarı ve büyük fırının arkası da deniz içindeydi.
Yüzümüzü denize çevirdiğimizde solumuzda kalan kayalıkların üstündeki duvarın dibinde soyunulup giyiniliyordu. Burası hem incir ağaçlarının altında yukarıdan bakıldığında görünmez hem de giyinirken kayalık olduğu için ayağımıza kum bulaşmazdı.4
Çok küçük kumsalı olmasına rağmen Bekir Usta Yalısı‘nı çok severdim. Otobüs yolundan uzakta, aşağıya gizlenmiş, denizin içinde biblo gibi kayaları, incir ağaçlarının gölgesindeki kayıkları ve üç çeşmesi… Üç Çeşmeler buz gibi suyu ile meşhurdu. Evlere buzdolabı gelinceye kadar bütün mahalle Yaz’ın bunaltıcı sıcağındaaşına eş soğuk suyunu buradan alırdı.4
Rahmetli Bekir ÇAĞLAR Usta’nın bitişiğinde kardeşinin evi vardı ve Rabiye’nin kızı Seyhan orada ikamet ederdi. Yol tarafından merdivenlerle inilirdi. Bekir Usta’nın çamur yalağının yanında CELAL Dede‘nin evi ve aşağı tarafta da meşhur ÜÇ ÇEŞMELER vardı. Günümüzdeki ÜÇ ÇEŞME diye bilinen yere yanlışlıkla (ya da çağrışım yapsın diye) bu ad verilmiş ve eski Üç Çeşme anısı yaşatılmak istenilmiştir. Bugünkü çeşme, 1959/60’lardaki yol yapımı çalışmaları esnasında bir kaynağın yer değiştirmesi sonucu ortaya çıkmış ve tek oluklu çeşmeye dönüştürülmüştür.1
Üç Çeşme diye adlandırılan çeşmelerden birinci çeşme büyük fırının ağzının karşısında, suyu en bol olanıydı. Yanında orta çeşme, basamaklı yolun solunda da öbür çeşme vardı. Bunlar, küçük odaları olan Hamidiye Çeşmesi gibi üç tane odadan müteşekkildi. Çeşmelerin pirinçten muslukları ve üzerinde yuvarlak taş kapak vardı. Babam arada kapağı açar, içini temizler, sonra kapakları çimentolayarak kapatırdı. Oralar yıkılırken babam “Kaynağına boru döşettirdim, üçünün suyunu birleştirip deniz kenarına tek geçme yaptırdım. Yol basarsa suyu kaçar yoksa devam eder.” derdi. Halen suyu var, akıyor ama musluğu yok, yakınında olanlar kıymet bilmiyor. Sabah kalkardık, yalıya motorlar demirlemiş. Denizciler Üç Çeşme’yi bilir, gelir tenekelerle motorlarına su taşırlardı. Bazen birkaç gün kalırlardı. Nereden gelir, nereye giderlerdi bilemiyorum..büyük motorlardı.
Fikri TERZİOĞLU‘na göre : “Bekir Usta Yalısı’nda bulunan Üç Çeşmeler deniz kenarında olmasına rağmen iri sarımsı taşlarıyla yıllara meydan okumuş, ‘yorgun, soluk benizli koca tarihim ben!‘ der gibiydi..ihtişamlıydı.”2
Ferhan ŞENSOY, GÜNDESTE adlı kitabındaki ÜNYE KENTİYİM şiirinde bizim evin orayı anlatmış. Bahri Çiçeklerin evinden bakınca karşıda denize meridyendi bizim ev.“çam kokularıyla başlarım / baş döndüren bir yokuştan inersin / burası burunucu bunlar çömlekçilerim / dutumu satan kadınlarım bunlar / ünye kentiyim / denizin içinde eski rum evleri / yosun ve alivrecilik kokar fındık ve fiskobirlik / ve terli apış aralarında / fındık kırmaya domuzlanıpdomuzlanıp / sinemaya gider toraman kızlarım / denize kök salmış eski rum evleri / ve sefertası laz apartmanlarım denize karşı gece olurum / tutucu evlerin delişmen kızları basma elbiselerle /denizime girerler benden babalarından ve geceden gizli / ayışığında şavkıyan Müslüman kıçlardır / hele burunucu’ndanvelveleli bir kamyon dönmeye görsün / iki deli far gündüz eder geceyi / uzunları yakar inadına deyyus şoför / vesveseli memeler birden suya gömülür / fâş olan namusumdur / ünye kentiyim / cıgaranın uçlusunu içerim fındık zamanı / veresiye geçiririm yağmurlu kışı / sağlık olsun fındık zamanı öderim / ünye kentiyim pontüsmitridat’tan kalma / basamak basamak dağlara tırmanır taş evlerim / her yanından ot fışkıran taş merdivenlerim / çok eskiyim bilmezsiniz / onee kentiyim / yosun kokan bir iskele feneriyim / kimse bilmez ünye’yim”3Denize kadar inen taş merdiven bizim orada vardı. Evimiz çok büyüktü. Yoldan bir kat, deniz tarafından üç kat uzun okul binası gibi. Babam derdi ki Nermin’in (Nermin DENİZCİ) evinin tamamı bizim mutfağa sığıyor.
Devam edecek
KAYNAKÇA :
1 MİSTEPE, M. Ufuk –BurunucuSahilindeki Mekânlar – I / II, Ünye Haber Gazetesi, 28.08.2012, Sayı: 1365 / 31.08.2012, Sayı: 1368, Yıl : 10.
2 TERZİOĞLU, Fikri – Yalugaavesi’ndenTopyanı’na Yıkılan Evler ve Eski Sakinleri http://unyezile.com/evler.htm
3 ŞENSOY, Ferhan – Gündeste Şiir Kitabı, Ünye Kentiyim şiiri, 1991, 2. Basım, 312. sh.
4 TOKGÖZ, Eren – Bekir Usta Yalısı, Deniz ve Ben, Ünye Kent Gazetesi, 27 Şubat 2019.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.