Yayınlanma Tarihi: 13 Mart 2020 — okunma
Türklerin, Hıristiyan vatandaşların hayatlarını çekilmez hale getirmek için kullandıkları yöntemler dikkat çekici boyuttadır. (!) Rum ya da Ermeniler artık sistematik olarak katledilmiyor. Onların geçim kaynakları engellenmektedir. Rum ve Ermenilerin yaptıkları işler boykot edilmekte, onların fındık bahçelerine ulaşmaları engellenmekte ve mülklerine el konulmaktadır. Sonuç olarak Rum ve Ermeni mültecilerin giderek artan sayıda Küçük Asya’dan ayrılması sürpriz değildir. (Her ne kadar Perring, bölgeden Rumların göç ettirilmeye zorlandığını ifade etse de mütarekeden sonra Doğu Karadeniz’de Etniki Eterya Cemiyeti’nin siyasî amaçlı çeteler kurduğu ve Rusya’dan Rumları bölgeye göç ettirdiği gerçeğini de göz ardı etmektedir. Bununla birlikte bölgede savaş sonrası ortaya çıkan sosyal ve ekonomik zorluklar ve barınma problemleri gibi nedenlerden bölgedeki İngilizler Rum göçünün durdurulması gerektiği görüşündeydiler.)17
Ankara Hükûmeti’nin hesaplarına göre Rum çeteleri 1920 sonlarına dek Samsun’da 699, Çarşamba ve Terme’de 15, Amasya’da 25, Merzifon’da 45, Vezirköprü’de 24, Ladik’te 70, Gümüşhacıköy’de 34, Havza’da 13, Tokat’ta 30 kadar Türk’ü katletmiştir.1
1921’de Samsun Metropolitlik Binası’ndan çıkan belgelerde Fatsa, Ünye, Kırşehir, Kavak, İnebolu, Havza, Çarşamba, Bafra, Sinop, Kayseri, Ürgüp ve Tokat’ta örgütlenmiş bir Rum cemiyetinin varlığı saptanmıştır (HTVD Sayı: 72, Vesika No. 1670).1
Giresun alayının Batı cephesine gönderilmeyen 2 taburu ile 4 toplu bir cebel bataryası Merkez ordusu emrine verilmiş, 19 Nisan 1921’de Samsun’a gelen Giresun Alayı, Çarşamba ve Ünye’den getirilen 38. Alay ve Amasya’dan gelen Hücum Taburu hep birlikte Nebiyan bölgesindeki Rum çetelerini yok etmek ve çetelere destek veren Rum köylerini tahrip etme emriyle bölgeye gönderilmiştir.1
Merkez Ordusu’nun kayıtlarına göre Kasım 1921 itibarıyla Samsun’dan 27 bin 995, Amasya’dan 14 bin, Sivas’tan 1.448, Ordu’dan 4.910, Tokat’tan 1.000, Çorum’dan 571, Sinop’tan 550, Giresun’dan 8.500 olmak üzere toplam 63.844 Rum başka yerlere sürgüne tâbi tutulmuştur.1
Ünye – Terme gibi bölgelerde Rum isyancılar, “kendilerine hâkim olmaları” sayesinde bölgedeki Türk nüfusun bir kısmıyla bağlarını devam ettirebilmişler ve bu kişilerden gıda yardımı görebilmişlerdi. Böylece 1922 yılı başlarında erken bir şekilde affedilmişler ve yerel ileri gelenlerle görüşerek evlerine dönebilmişlerdi.18
Rumların mağdur edildiğine dair üretilen literatürde görülen genelleştirme eğilimine rağmen Kostopoulos, Topal Osman Ağa’nın adamlarının isyan sırasındaki sert tutumlarının coğrafî olarak sınırlı olup bu tutumun daha çok yerel Müslüman ahali ile Türk idaresi arasındaki güç dengesiyle ilişkili olduğunu belirtmektedir. Meselâ Osman Ağa’nın adamları Ordu bölgesinde faal olamamışlardı. Zira, Ordu’daki yetkililer onları bu bölgeye sokmamışlardı. Ayrıca Amasya ve Çorum’da yine mutasarrıfların çabaları ve Ünye’de kaymakamın izin vermemesi ile yine bu yörelerde Osman Ağa’nın çetecileri herhangi bir olaya karışmamışlardı. Mesudiye civarındaki köyler de bölgenin ileri gelenlerinden Sami Bey tarafından korunmuşlardı.18
Kostopoulos, zorunlu göçten sağ kalanların anılarına dayanarak Ünye gibi yerlerde dağlara kaçmayan Rumların göçü sırasında bu kişilere herhangi bir sert muamelede bulunulmadığını yazmaktadır. Zaten bu Rumlar yakın köy ve kasabalara gönderilmişlerdi. Hattâ Ünye kaymakamı belirli süreler için bu Rumların köylerine dönerek ürünlerini toplamalarına müsaade etmişti.18
Karadeniz Bölgesi’ne yönelik Pontusçu faaliyetlere karşı İstanbul Hükûmeti, bölgeye göçmen, silâh, cephane, propaganda dokümanı sokulmasına engel olmaya çalışmış, bu konuda hassas olmaları için yerel yöneticileri uyarmış, bölgeye bazı takviye askerî birlikler göndermiş, ancak bir sonuç alamamıştır. Çünkü çeteciliğin önlenmesi için alınan tedbirler ve kolluk kuvvetleri yeterli değildi; bu nedenle de gönderilen emirler bölgedeki yetkililer tarafından uygulanamıyordu.2
İstanbul Hükûmeti bölgedeki gelişmelerden kaygı duymasına rağmen, barış antlaşmasından beklentileri nedeniyle daha fazla ileri gidememiş, hattâ İngilizlerin, bölgede asayişin olmadığı, Türklerin Hristiyanları katlettiği ve mütareke şartlarının ihlâl edildiği iddialarına mâruz kalmıştır. İngilizlerin iddiaları ve notaları üzerine bölgeye gönderilen Mustafa Kemal Paşa’nın bölgede yaptığı incelemeler ve şahit olduğu olaylar sonucu Sadâret’e (Başbakanlık) gönderdiği telgraflar, Karadeniz Bölgesi’ndeki asayişsizliğin sorumlusunun Türkler değil, Rum – Ermeni çeteleri olduğunu ortaya koymuştur.2
Sonuçta hiçbir dış baskı ve müdahaleyi dikkate almayan TBMM Hükûmeti, Pontus çetelerine karşı kararlı bir şekilde mücadele etmiş ve 1923 yılının ilk aylarında Pontus Rum İsyanı tamamen bastırılmıştır. Bu süre içerisinde Pontusçu çeteler tarafından 1.817 Türk öldürülmüş, Türklere ait 4.000’den fazla ev yakılmış ve yine Türk köylerine yönelik 1.800 civarında gasp ve soygun gerçekleşmiştir. Rumların bu eylemlerine karşılık verilen mücadele sırasında ise 11.188 Rum çeteci öldürülmüş, 10.886 Rum çeteci de etkisiz hale getirilmiştir (ÇAPA, Prof. Dr. Mesut – Pontus Meselesi, 2001, s. 84-345-346).2
28 Ekim 1927 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre Trabzon vilâyetinde 64 Rum, 98 Ermeni, Giresun’da 2 Ermeni, Ordu’da 2 Rum ve 249 Ermeni kalmıştır (T.C. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü 28 Teşrinievvel 1927 Umumî Nüfus Tahriri, Ankara, 1929; II, 179 – 181).1
Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin bütünlüğüne yönelen tehditlerden biri olan Pontosçu faaliyetler, doğrudan Trabzon vilâyeti Canik sancağına yöneliyordu. XX. yüzyılın sonları, XXI. yüzyılın başlarından itibaren yeniden ortaya çıkan “Pontos” iddiaları, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ni hedef almaktaydı.
Rum nüfusu hakkında verilen istatistikler güvenilir olmaktan uzaktır. Gerek Avrupa’da gerekse Anadolu’da yapılan yayınlarda bu rakamlar çok farklı verilmiştir. Bu istatistiklerin kaynağı sayılan, Patrikhane’nin öğrenci miktarları üzerinden verdiği rakamlar da mübalâğalı görülmektedir. Nitekim Venizelos, Osmanlı ülkesinde çeşitli iddialarla verilen rakamları astronomik olarak nitelerken, C. G. Constantinidis’in Pontus nüfusu için verdiği istatistikler de 02 Aralık 1918’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na ulaştığında Arnold J. TOYNBEE tarafından, “hayal mahsûlü” olarak nitelendirilmiştir (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi I, s: 57).19
Yapılan araştırmalara göre bölgeye ilk olarak M.Ö. lll. bin ile II. bin yılları arasında “Gas / Kas” ve “Gud / Gutiler”, Kafkasya’dan Mosklar, Tibarenler, Marlar, M.Ö. 675 yılından itibaren Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır Kültürü’nü yaşayan Kimmerler yerleşmişlerdi.10
Stefanos YERASIMOS, Pontus bölgesi olarak nitelendirdiği Trabzon, Gümüşhane, Lâzistan, Samsun (Canik) sancaklarını ihtiva eden Trabzon vilâyetindeki Hristiyanların büyük bir bölümünün Ortodoks olduğunu ama o dönemde Ortodoksların Yunanlı olduklarının söylenemeyeceğini belirtir ve ” … Ortodoks Hristiyan nüfus, XIX. yüzyılın başında yeni bir canlanma sürecine giren kilise ile yeni burjuvazinin birlikte yürüttükleri çabaların etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu’da yaşayan, Türkçe ya da Rumca konuşan bütün Ortodoks Hristiyanlar gibi Yunan ulusuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaktır.” diye yazar (Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar (çev. Şirin Tekeli), İstanbul, 2000, s. 352-353). Görüldüğü üzere yerli halkların ve kurulan devletlerin Yunanlılarla ilgisi yoktur.10
Doğu Karadeniz illerinin nüfusu bugün Türkiye´nin %5,8 kadarıdır. 1927´de bu illerin nüfusu ise Türkiye´nin %11,6´sı kadardı. 1914-1927 yılları arasında Trabzon vilâyeti kapsamında olan bugünkü Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun ve Trabzon vilâyetlerinde normalde Müslüman nüfus artması gerekirken, 332.510 kişi azalmıştır. Bölgede yaşanan çatışmalar, Rus işgali ve azınlık çete saldırıları sonunda ölenler ve bölgeden batıya göçler sırasında yaşanan ölümler ve göç edip bölgeye geri dönmeyenler bu azalmanın ana sebepleridir.20
Sonuç olarak, nüfus bir bölgenin sosyal ve ekonomik gelişmesinde en önemli göstergelerden biridir. Harpler, dış güçlerin işgalleri, harplerde ve göç yollarında ölümler, tedhiş ve terör olayları, bölgeden yurt dışına göçler, bölgede yaşayan azınlıkların yurt dışına çıkarılması, bölgeden ülkenin batısına göçler Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki nüfusun ve refahın azalmasına sebep olmuştur. Ayrıca bu olaylar sonucunda, bölgedeki mesleklerinde tecrübeli sanatkâr ve tâcir gibi yetişmiş insan gücü ile birlikte sermaye birikimi de azalmıştır. Bütün bu olaylar yüzünden nüfus azalması yanında, ticaret azalması, mevcut üretimin düşmesi ve bölgenin sosyal ve ekonomik gelişmesinin yavaşlaması kaçınılmaz olmuştur.20
Türk – Yunan Mübadelesi konusunda hem Yunanca hem de Türkçe yazılmış pek çok kaynak bulunmaktadır. Fakat her ülkenin konuya bakışı tamamıyla birbirine zıt temeller üzerine oturtulmuş ve yapılan çalışmalarda amaç “mübadele konusunun bilimsel analizinden ziyâde mevcut politik çıkarlara hizmet edecek şekilde taraflı değerlendirmeler” (Öztürk, 2010, s. 149)1 olmuştur. [Hâlbuki] İngiltere’yi temsil eden Lord CURZON’un deyimiyle ‘Halkların Ayrışması’ aslında 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından gerçekleşen görüşmelerde ortaya atılmış bir Avrupa fikridir” (Cipof, 2013, s. 1-2).21
Mübadele sadece mübadiller açısından değil, aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan’ın sosyal, ekonomik ve siyasî yaşamlarında da önemli etkiler doğurmuştur. Türkiye’nin daha önceden bu tür göçmenlere ev sahipliği yapması ve Yunanistan’dan gelen göçmenler için uyguladığı iskân politikaları yeni gelen göçmenlerin toplumsal hayata daha çabuk uyum sağlamalarını kolaylaştırmıştır. Ancak, giden göçmenlerin çoğunun Türkiye ekonomisindeki yeri dikkate alındığında ekonomik olarak çok ağır bedeller ödendiği de açıktır. Ayrıca iskân politikasındaki aksaklıklar pek çok göçmenin uzun yıllar zorluk içinde yaşamalarına da sebep olmuştur.21
Pontus meselesi ulusal ilkelerin, çok uluslu bir devlete uygulanmasından kaynaklanan sapıtmaların iyi bir örneğidir. Bu mesele, Pontus’un uzun vadede, farklı etnik kökenlerden gelen, Büyük İskender’in imparatorluğu döneminden Komnenoslar İmparatorluğu’na kadar gelen dönemde Hristiyanlaşan ve büyük ölçüde Hellenleşen, daha sonra Osmanlıların yönetimi altında İslâmiyet’i benimseyen ve büyük ölçüde Türkleşen ve XIX. yüzyılda ulusal ideolojinin etkisiyle dinî bölünmeleri etnik bölünmelere dönüştüren, Ünye’nin de müdahil olduğu Doğu Karadeniz halklarının makûs tarihidir.
KAYNAKÇA:
1 ÖZTÜRK, Özhan – Pontus / Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasî Tarihi, Genş. 3. Baskı, Nika Yayınevi – 37, Haziran 2016, 973 sh.
2 OKUR, Doç. Dr. Mehmet – Pontus Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Karadeniz Bölgesi’nde Pontusçu Faaliyetler, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 14, Yaz, 2007, ss. 1 – 28.
10 YÜKSEL, Ayhan – Doğu Karadeniz’de Rum Yerleşmesinin Niteliği: Âyanlar ile Rum Ahali Arasında Arazi ve Emlâk Anlaşmazlığı Örneği, Osmanlı Araştırmaları XXIV, Neşir Heyeti, The Journal of Ottoman Studies XXIV, İstanbul, 2004, ss. 365 – 373.
17 ERDEM, Dr. Öğr. Üyesi Ufuk – İngiliz Kontrol Subayı Yüzbaşı Perring’in Mondros Mütarekesi Sonrası Karadeniz’deki (Ünye, Fatsa, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Batum) Gözlemleri (13/29.10.1919), 100. Yılında Mondros Mütarekesi ve Karadeniz’de Millî Mücadele Uluslararası Semp., C. II, KTÜ Yy., ss. 661 – 675.
18 KOSTOPOULOS, Polemos Kai Ethnokatharsi: I Ksechasmeni Pleura Mias Dekaetous Ethnikis Eksormisis, 1912 – 1922, ss. 237 – 242.
19 YAZICI, Yrd. Doç. Dr. Nuri – Pontusçu Faaliyetler ve Canik’te Nüfus Durumu, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk Dergisi, 2012 1 (1), ss. 259 – 279.
20 AĞIRALİOĞLU, Prof. Dr. Necati – Geçmişteki Nüfusun ve Göçlerin Doğu Karadeniz İllerinin Gelişmişliğine Etkisi – II, 30.08.2019. http://www.caykaragundem.com/
21 BOZDAĞLIOĞLU, Doç. Dr. Yücel – Türk – Yunan Nüfus Mübadelesi ve Sonuçları, TSA / Yıl: 18, Özel Sayı S: 3, Ocak 2014, ss. 9 – 32.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.