Yayınlanma Tarihi: 23 Şubat 2012 — okunma
Stoacılar’ a göre, insan tutkularından arınıp, çileli bir yaşam sürmelidir. Böylece doğaya uygun ve huzur içinde yaşar.
Şimdi diyebilirsiniz ki, çileli yaşam ve huzur ikisi tezat oluşturmuyor mu? Evet oluşturuyor ama söyleyenler bir grup bilim olduğuna göre bir bakmak lazım. Neden? Nedir çileden gelen huzur?
Filozofların var olduğunu iddia ettikleri “genel-değişmez, mutlak gerçekler ve değerler yoktur. Tersine, gerçekler ve değerler insan topluluklarına hatta insana göre değişir, geçer” şeklinde ki bilgi anlayışları, aslında “şüpheci bilgi “anlayışıdır ancak gerçektir.
Gerçekten bana göre de “geçekler ve değerler” her insana her yaş grubuna, her cinse ve hatta her ortamda yetişen diğer insanlara göre de değişir.
Bu kabataslak çerçeveden sonra asıl konumuza gelecek olursak, Fatsa Yardım Sevenler Derneği Başkanı Nimet Koç arkadaşımdan söz edeceğim bu yazımda sizlere. Öncelikle Nimet, Fatsa Lisesi’ iden arkadaşım. Hiç hatası, kusuru olmayan ve hatta oldukça güzel, çok neşeli, “hadi unutalım gitsin “diyeceğimiz sivri uçları olmayan bir arkadaşlık.
Nimet Yerebasmaz, Fatsa Lisesi’ nin derin” v “ yakalı, içinde bej rengi kazaklı lacivert jile forması içinde, her zaman sıkı sıkı örülmüş gür kumral saçları ile daima gülümseyen güzel bir liseli kız olarak hatırlıyorum. Maalesef şimdi ki nesil de “atmaca” olmak meziyetmiş gibi algılanıyor ki, ben hiçbir kız arkadaşımı öyle hatırlamıyorum hatta erkek arkadaşlarımızı da gayet centilmen beyler olarak hatırlıyorum.
Sağlam bir aile yapısının sağladığı tüm imkânlar tabiî ki gülen yüzünün, mutlu sağlıklı insan ilişkilerinin kaynağı idi ve daha sonra değerli eşi Ahmet Koç ile güzel bir evlilik yaptı. Üç güzel evlat ile taçlanan kendi ailesini kurmak başarısından sonra bizler de kendi telaşımız da koşuşturup dururken, yıllar hızla ama çok hızla akıp geçti ve bir de baktık ki bizim güzel arkadaşımız Fatsa Yardım Sevenler Derneği Başkanı.
Çocuklarımızla ilgili telaşlarımızı biraz kolayladığımız da daha çok çakışır oldu Nimet ile yollarımız.Ve Nimet, bu gün sahip olduğu imkanlarla çok daha “dingin bir hayatı” yaşayabilecek iken, işte tam da ilk cümlemizde ki gibi bir meşakkatli sorumluluğu üstlenerek resmen hayatına “toplum ve kültür hayatının çilesini..” katmıştır.
İdealizm; nesneyi bilincin yarattığı savını benimseyen bir düşünce sistemidir. Nesneye ait olduğunu sandığımız yasalar aslında aklın eseridir. Evet, Nimet Koç arkadaşım, Fatsa Yardım Sevenler Derneği Başkanı olduktan sonra, dernek başkanlığının sağladığı rüzgârla da olsa çok önemli bir ideal seçmiştir kendisine ki benim için de çok önemli ve çok değerli bir idealdir,”üniversite kazana öğrencilere, öğrenim desteği”.
Benim için tüm çalışmalar, tüm faaliyetler özellikle başkaları için, memleket için bir şeyler yapabilmek çabalarının hepsi kutsaldır da, çocuklar ve gençler için, hem de öğrenimleri için yapılan tüm çalışmalar pırlanta taçlarla süslüdür adeta.
Nimet Koç arkadaşım bazen 60, bazen 80 tane üniversite öğrencisine burs sağlamaktadır. Bırakın bir derneği, bir grubu idare etmek dahi zor ve yorucudur, ondan da vazgeçtik, sürekli –burs için- de olsa para aramak ve bulmak telaşı insan da huzur bırakır mı?
Tabi ki dernek olmanın avantajı, tabi ki –öğrenci okutuyoruz- bildirisi ve tabi ki kendisi ile birlikte çalışan arkadaşlarının eşi ve ailesinin desteği ile gerçekleşiyor bu kutsal ideal fakat yine de geminin dümeninde olanın derdidir,”parayı bulmak ya da bulamamak” gerginliği.
Gemi kaza yaparsa, kaptandan bilinir ve dümende tek başınadır. Tabi ki birçok imkânla ve mürettebatla gitmektedir gemi fakat “sorumluluğun aslı” diye bir gerçek vardır.
Süper organik, cansız tabiat ve canlılar âlemi üzerinden insanoğlunun sonradan eklediği her şeye “kültür” diyoruz. Kültür de derinlemesine inceleyebileceğimiz bir konudur ki en kısa hali ile manevi ve maddi kültürden söz edecek olursa ki manevi kültür öğeleri yavaş maddi kültür öğeleri hızlı değişir. Ve gençlerimiz bu öğelerin en özel taşıyıcılarıdır. İşte bu vesile ile dolaylı da olsa kültürümüze de önemli bir katkı, hatta yerel kültürümüze de katkıdır.
Hatta” kültür şoku” diye bir gerçek vardır. Kendi kültüründen farklı bir ortama giren bireylerin yeni kültüre uyum sağlamakta güçlük çekmeleri ve buna tepki göstermeleridir ki bu tür karşılıksız “burs” desteklerinin ne büyük bir sosyal –kültürel destek olduğunu da varın siz hesaplayın.
Böyle bir çalışma atmosferi içerisinde, Nimet Koç, zaman zaman kendisini yorgun ve yalnız hissedebilir, ya da arkadaşlarını kırabilir, yok mudur bir takım kusurları? Vardır mutlaka ama “kol kırılır, yen içinde kalır” hissiyatı ile onarılabilecek bu müşkül durumları çıkacak olursak, Nimet Koç ve çalışma arkadaşları hayatlarına kattıkları “bu müşkülat” için yaşadıkları huzursuzlukları, o güzel öğrencilerin, ruhlarında yarattıkları sevinç ve güvenin yansıması olan, sıcacık teşekkürleri ile unutup, huzur buluyorlardır eminim. Geldik yine ilk cümlemize, “çile” ve “huzur” böylece büyük mutluluklar olarak, Nimet Koç ve çalışma arkadaşlarının, ünlü fotoğrafçı Gültekin Çizgen’in dediği gibi,
BİR DENİZ FENERİ GİBİ IŞIKLARI SONSUZA DEK YANSIN.
Aristotales, sık sık hocasıPlaton hakkında,”benim için Platon çok değerlidir, ama gerçek daha değerlidir” dermiş.BENİM İÇİN DE ÖYLE.
(Hepsini yakından tanıyorum ki çok değerli kimseler ancak unuttuklarım olabilir diye şu an isim yazmayacağım ve bu yazı arkadaşıma sürpriz olsun diye düşündüğümden kendisine de soramayacağım)
.
.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.